Reklam Alanı

ALLAH'IN KILICI HÂLİD BİN VELİD

Allahın Kılıcı, 100 savaşa girdi hiç birini
kaybetmedi

HALİD BİN VELİD
(592-642)
“Halid Allah’ın kılıcıdır… O her şeyini
sizin için vermiştir, nesi var nesi yok
harplerde Allah yolunda sarf etmiştir.”
Hz. Muhammed
Aynı zamanda Seyfullah (Allah’ın kılıcı)
olarak da bilinen Halid bin Velid, yedinci
yüzyıldaki Müslüman fetihlerinin en ünlü iki
Arap generalinden biriydi. Cesareti ile anılan
Halid, Hz. Muhammed ve ardından gelen Râşit
halifelerden Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in
askerlerine kumanda etmişti. Roma
İmparatorluğu’na, Sasanilere ve müttefiklerinin
kendisinden sayıca üstün olan ordularına karşı
giriştiği yüzden fazla savaşta hiç yenilgi
almayarak adeta bir efsane haline gelen Halid,
tarihteki en iyi askerî kumandanlardan biri
olarak anılmayı fazlasıyla hak etmişti. En
büyük stratejik başarısı, 633’den 636’ya, üç yıl
gibi kısa bir süre içerisinde Pers
İmparatorluğunu ve Roma’nın Suriye
topraklarını fethetmiş olması, en büyük
taktiksel başarısı ise Valaca’da başarılı şekilde
uyguladığı ‘çift sarma’
6 manevrası ve Firaz ile
Yermük’teki belirleyici zaferleriydi.
Halid bin Velid, Mekke’de İslam
Peygamberine karşıtlığı il ün yapmış Kureyş
kabilesine mensuptu. Üstelik İslam
düşmanlarının ilk Müslümanları boğmak için
kalkıştıkları Uhud Savaşı’nın kazanılmasında
da çok önemli bir rol oynamıştı. Ancak
Hudeybiye Anlaşması’nın ardından İslam ile
şereflenen Halid, Hz. Muhammed’in saflarına
katıldı ve peygamberin adına Mute Savaşı gibi
birçok harekâtı yürüttü. Bir zamanlar İslam’a
kılıç sallayan Halid, artık İslam düşmanlarının
korkulu rüyası olmuştu.
Halid, Peygamberin ölümünün ardından
Ridda Savaşları’nda Sasani-Arap
İmparatorluğu’nun Kral El Hirah’tan
alınmasında ve Pers İmparatorluğu’nun fethi
sırasında Sasani-Pers güçlerinin yenilgiye
uğratılmasında, Halife Hz. Ebu Bekir adına
Medine güçlerine kumanda ederek, çok önemli
bir rol oynayacaktı. Roma Suriye’sinin fethi
sırasında Bizans Arap devleti Gassanileri dize
getirmek için çölleri aşan Halid, her ne kadar
Halife Hz. Ömer tarafından komutanlıktan
alınmış olsa da, Bizans-Arap savaşları
boyunca, İslam kuvvetlerinin tartışmasız en
büyük savaşçısı olarak, ‘Allah’ın Kılıcı’
ünvanını fazlasıyla hak edecekti.
Halid’in kumandası altında 635’te Şam ele
geçirilmiş, 636’da Yermük Savaşı’nda Roma
Bizans güçlerine karşı çok önemli bir zafer
kazanılmıştı. İslam’ın bu efsane askerinin daha
ilk gençlik yılları, sonrasına işaret eden
donelerle doluydu.
Cesareti ile Kureyş’de nam salmaya
başlıyor
Arap Yarımadasının en iyi at binicileri olarak
bilinen Mahzumilerden olan Halid Bin Velid,
daha çocuk yaşta ata binmeyi, mızrak, kargı
ve ok kullanmasını öğrenmişti. Bunların
arasında kılıçta karar kılacaktı. Yetişkin
olduğunda boyu nerdeyse 1,90’a ulaşmıştı.
Savaşçılığı, cesareti ve ataklığı ile Kureyş
kabilesinin gözde üyelerinden biriydi artık. Bu
esnada Hz. Muhammed, İslam dinini tebliğe,
baskılar sonucu Mekke’den Medine’ye hicret
etmesinin ardından da, Medine’deki İslam
toplumu ile Kureyş kabilesi arasındaki tansiyon
da yükselmeye başlamıştı.
Halid, Kureyş ile Müslümanlar arasındaki ilk
yüzleşme olan Bedir Muharebesi’ne katılmadı;
ancak 625’te Uhud Savaşı’nda sergilediği

liderlik, ibrenin Kureyş kabilesine dönmesinde
ve Müslümanların çekilmesinde çok önemli bir
rol oynamıştı. 627’de Müslümanlara karşı
yapılan Hendek Savaşı ile sonuçlanan saldırı,
Halid’in Müslümanlara karşı son kılıç çekişi
olacaktı.
Halid Müslüman oluyor
Hudeybiye anlaşmasının ılıman ikliminde
Halid de kendince bir iç hesaplaşmaya
girişmişti. Bunlar başlangıçta bir askerin
kendini sigaya çekmesi şeklindeydi. Asker
olarak yeteneklerinin farkındaydı ama bir türlü
içine sindirebileceği bir zaferle
kucaklaşamamıştı. Her nasılsa zafer ondan
kaçıyordu! Uhud’da,tüm ustaca manevralarına
rağmen Müslümanlara son darbeyi
vuramamıştı. Peygamberin askerlerini sahaya
knumlandırmasına ve dezavantajlarına rağmen
savaşı Kureyşlilerin üzerine yıkma tarzına
hayran olmuştu. Hendek Savaşı’nda da zafer
Kureyşlleri sıyırıp geçmişti. Kureyşliler sayıca
ve mühimmat olarak o kadar üstündü ki zafere

kesin gözüyle bakılıyordu. Oysa Kureyşliler
aslanlar gibi gittikleri cepheden fareler gibi
döneceklerdi. Hudeybiye’de de Müslümanların
yolunu kesmeye çalıştığında Peygamber yine
kendisini şık bir manevrayla safdışı bırakmıştı.
Halid bir yandan bu düşmanını ele geçirmeye
çalışırken, diğer yandan da Peygamberin
kumandanlığına, karakterine ve açıkçası bir
başkasına benzerini göremediği kişisel
hasetlerine de hayanlık duymadan edemiyordu.
Ama hepsinden önce kendini savaşarak ifade
eden Halid, bir türlü zaferle tanışamıyordu.
Kureyş’in kendisine tattırdığı hezimetten
başkası değildi. kureyşlilrle birlikte büyük
zaferlere kavuşamayacağı düşüncesi
maceracı ruhunu kemirmeye başlamıştı. Belki
de Peygambere katılmalıydı, kim bilir.
Bu arada Medine çıkışlı askeri seferlerle ilgili
haberler Halid’in de kulağına geliyordu. Uhud
Savaşı ile hac dönemi arasında Müslümanlar,
büyük bir kısmından zaferle döndükleri yirmi
sekiz sefere çıkmışlardı. Bunlar sadece
İslam’ın siyasi sınırlarını genişletmekle almıyor

aynı zamanda Müslümanlara zenginli de
getiriyordu. Her ne zaman Müslümanların
zaferiyle ilgili haberler Mekke’ye ulaşsa,
Halid’in içinden hep aynı düşünce geçiyordu:
‘Keşke ben de onlarla cephede olsaydım!’
Peygamberi hac farizası esnasında
gözlemleyen Halid’in zihninden geçen ‘zafer
özlemi’, bir süre sonra yerini iç hesaplaşmaya
bırakacaktı. Hiçbir zaman bu konularda
derinlemesine düşünmemiş, Kabe’nin putlarına
olan ilgisi de üstünkörü olmaktan öte
geçmemişti. Her zaman zihninin bir yerinde,
doldurulmayı bekleyen bir alan bırakmıştı.
Şimdi ciddi bir şekilde bu meseleler üzerine
kafa yoruyor, ama düşüncelerini kimseyle
paylaşamıyordu. Aslında paylaşamadığı,
‘İslam’ın hak din olduğu gerçeği’ne her gün
biraz daha yaklaşmakta olduğuydu.
İslam hakkında kesin kararını vermişti.
Büyük İslam düşmanı Ebu Cehil’in oğlu İkrime
başta olmak üzere diğer yakınlarıyla bir araya
geldi ve tepki alacağını bilmesine rağmen
kararını açıkladı: Müslüman olacaktı.
O gece Halid, kılıcını ve atını alarak Medine
yoluna düştü. Yolda, kendisi gibi Müslüman
olma yolunda at süren Osman bin Talha ile
karşılaştı. Birlikte, yeni bir dünyaya atım attılar.
İslam Peygamberinden özür ve af dileyen
Halid, İslam ile şereflenmişti. O andan itibaren
gücünü, savaşçılığını ve askeri dehasını İslam
adına kullanacak, bu uğurda gösterdiği
kahramanlıklardan dolayı da Hz.
Muhammed’den ‘Seyfullah’ (Allah’ın kılıcı)
unvanını almaya hak kazanacaktı.
Allah’ın Kılıcı Mute Savaşı’nda
Halid’in Medine’ye gelişinden üç ay sonra
Hz. Muhammed, Gassanilerin liderine İslam’a
girmelerini teklif eden bir mektup gönderdi.
Ancak gönderdiği elçiler Mute’den geçerken,
yerel bir Gassani kabile lideri olan Şurahbil İbn
Amar tarafından öldürüldü. Elçilerin
dokunulmazlığı ilkesinin çiğnenmesi, Medine’de
öfkeye yol açmıştı. Gassanilerin bu yaptığı
cezasız bırakılmayacaktı. Hazırlıklara
başlandı. Hz. Muhammed, bu harekâtın
kumandanlığına Zeyd bin Harise’yi getirdi.
Savaş sırasında Zeyd’in ölümü halinde
kumandayı Cafer bin Ebu Talip, onun ölümü
halinde de Abdullah ibni Revahe alacaktı.
Savaş sırasında bu üç kumandanın da ölmesi
durumunda, Peygamberin, ‘Şayet Zeyd b.
Hârise sehid olursa yerine Ca’fer bin Ebu Tâlib
ve o da şehid olursa yerine Abdullah bin
Revaha kumandan olsun, o da şehid olursa
ehl-i Islam içlerinden birini seçsin.’ Hükmü
gereği, askerler kendi aralarında bir kumandan
seçeceklerdi. Savaş sırasında üç kumandan
da şehit oldu ve komutanlığa Halid bin Velid
seçildi.
Savaş o gün akşama dek, kıyasıya devam
etti. Halid, sabaha kadar, sağ kanatta bulunan
askerleri sola, soldakileri sağa, arkadakileri
öne ve öndekileri de arkaya alarak askeri
dehasını sergiledi ve düşmana yeni destek
kuvvetleri gelmiş izlenimi vermek ve morallerini
bozmak istemişti. Bu arada geri çekilme
esnasında sürpriz saldırılarla düşmana
kayıplar da verdiyor ve aynı zamanda ganimet
de elde ediyordu. İslam ordusunu güvenli bir
şekilde Medine’ye ulaştıran Halid,
Peygamberin övgüsüne mahsar olmuş ve
bizzat O’nun tarafından ‘Seyfullah’ olarak
isimlendirilmişti. Hâlid bin Velid, Mute
Savaşı’nın şiddetini, ‘Elimde dokuz kılıç
parçalandı’ sözleriyle dile getirecekti.
Müslümanlar, Mekke’yi fethetmek üzere 630
yılında Medine’den yola çıktılar. Fetih sırasında
Halid, Mekke’ye giren birliklerden birinin
kumandanlığını yaptı. Mekke alınmıştı ama
İslam ordularını daha zorlu görevler; her
şeyden önce de dünya İslam’ın mesajını
bekliyordu.

Halid, 630’daki Huneyn Savaşı’nda
süvarilerin kumandanlığını yaptı ve ardından
Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Muhammed
komutasında gerçekleştirilen Tebük seferine
katılanlar arasında da vardı. Tebük’ün ardından
İslam Peygamberinin görevlendirmesiyle,
Dûmetu’l-Cendel prensini yakaladı. 631’de Hz.
Muhammed’in veda haccına katılan Halid’in,
tıraş olduğu sırada peygamberin saçlarından
bir kısmını aldığı söylenir. Hz. Muhammed’in
de bunun neden yaptığını sorması üzerine de
“Bu saçları bir yadigâr olarak hep yanımda
taşıyacağım böylece bu saçlar bana
savaşlarımda zafer kazanmama yardım
edecek.” dediği ve bu saçları, sarığının altına
giydiği takkeye diktiği nakledilir.
Halid isyancıların korkulu rüyası oluyor
Hz. Muhammed’in ölümünün ardından birçok
kabile Medine yönetimine karşı ayaklanmıştı.
Halife Ebu Bekir, isyancılara ve dinden
dönenlere karşı ordularını gönderdi. Halid de
ordusu ile Buzaha’ya ilerledi ve kendisine
destek bulmak için peygamber olduğunu iddia
eden Tuleyha’yı 632 yılının Eylül ayı ortasında
Buzaha Savaşı’nda yendi. Eylül’ün üçüncü
haftasında Tuleyha’nın hayatta kalan
takipçilerini ise Hamra Savaşı’nda mağlup etti.
Halid’in zaferlerinin ardından birçok kabile,
Halifenin otoritesini kabul edecekti. Buzaha’dan
güneye ilerleyen Halid, altı bin kişilik ordusuyla
Nakra’ya ulaştı. Bu kez karşısında isyancı

2 Yorumlar

Yorumularınız Bizim İçin Önemli , Yorum Bırakmayı Unutmayın...

Yorum Gönder

Yorumularınız Bizim İçin Önemli , Yorum Bırakmayı Unutmayın...

Daha yeni Daha eski