ALLAH'IN KILICI HÂLİD BİN VELİD


BeniSalim kabilesi vardı. Halid’ın keskin
kılıcından onlar da kurtulamayacaktı. Ekim
ayında Zafar Savaşı’nda kadın kabile lideri
Selma’yı, ardından da bir diğer isyancı Beni
Tamim kabilesi ve liderleri Malik bin Ebu
Nuveyra’yı mağlup eden Halid, Peygamberin
kendisine verdiği unvana layık olduğunu
gösteriyordu.
Halid, Ebu Bekir dönemindeki cengâverliğini,
ayaklanan bazı Arap kabilelerine karşı verilen
Ridda Savaşları’nda da gösterdi. Ama en
büyük hizmetlerinden biri, henüz
olgunlaşmakta olan Medine İslam Devleti’ne
karşı en güçlü tehditlerden birini yönelten
yalancı peygamber Müseyleme’nin ordusunu
bozguna uğratması olacaktı. Halid, 632 yılının
Ekim ayının üçüncü haftasında gerçekleşen
Yemame Savaşı’nda Müseyleme’ye karşı çok
kesin bir zafer kazandı. Nifak kaynağı yalancı
peygamberin bertaraf edilmesiyle, diğer isyancı
kabileler de çökecekti. Halid, surda kocaman
bir delik açmışt
Halid Pers İmparatorluğu’na karşı
Halife Ebu Bekir, İslam devletinin sınırlarının
genişletilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu işe
Perslerden başlanacaktı. Halid, Pers
İmparatorluğu’nun en zengin bölgesi olan ve
çoğunlukla Arapların yaşadığı Irak’ı fethetmek
üzere on sekiz bin askerle yola çıktı. Yıl 633’tü.
Sırasıyla Nisan ayındaki Chains ve River
savaşlarıyla, Mayıs’ta ‘çift sarma’ manevrasını
başarıyla uyguladığı Valaca ve Ullais
savaşlarını kazanarak Perslere büyük bir
darbe vurdu.

Pers ordusu bitkin düşmüştü. Mayıs’ın son
haftasında Hire Savaşı’ndaki direnişlerinin
ardından Irak’ın başkenti Müslümanların eline
geçti. Halid, ordularını dinlendirdikten sonra
Haziran’da El Anbar’a ilerledi. Buradakiler de El
Anbar Savaşı’yla direnmiş ancak yenilmekten
kurtulamamış, Temmuz 633’te birkaç hafta
süren kuşatmanın ardından da teslim
olmuşlardı. Halid burayı da aldıktan sonra
güneye doğru ilerledi ve Temmuz’un son
haftasında aynı isimli savaşta Ayn El Tamr
şehrini fethetti. Böylelikle neredeyse tüm Irak
Müslümanların kontrolüne girmiş oluyordu.
Bir süre sonra Halid, Arabistan’ın
kuzeyindeki Dûmetu’l-Cendel’den bir yardım
çağrısı aldı. Müslüman Arap generali İyaz Bin
Ganem, isyancı kabileler tarafından
sıkıştırılmıştı. Halid’in 633 yılı Ağustos ayının
son haftasında Dûmetu’l-Cendel Savaşı’nda
isyancıları yenmesinin ardından tekrar
Arabistan’a döndü. Lakin ortalık yine karışmak
üzereydi zira Perslerin farklı kabile ve kolları
bir araya getirerek büyük bir ordu toplamaya
çalıştığı haberi kulaktan kulağa yayılıyordu.
Halid, düşmanın ete kemiğe bürünmesini

beklemeden, tüm bir orduyu karşısına almak
yerine, kollarını tek tek budamaya karar verdi.
Persler ve Hıristiyan Arapların toplamaya
çalıştığı ordu, Hanafiz, Zumiel, Sanni ve
Muzieh kollarından müteşekkil olacaktı. Halid
ordusunu üçe ayırdı ve Muzieh’ten başlayarak
gece baskınlarıyla her bir kolu sırasıyla mağlup
etti. Persler yine büyük bir darbe yemiş ama
Irak henüz tamamen kontrol altına
alınamamıştı. Halid’in bunun için Aralık 633’te
Firaz yakınlarında gerçekleşen Firaz
Savaşı’nda Sasani Persleri, Bizanslılar ve
Hıristiyan Araplardan oluşan orduyu da
yenmesi gerekecekti. Bu savaşla birlikte Irak’ın
fethi de tamamlanmış oluyordu.
Doğu Roma İmparatorluğu’nun Fethi
Halife Ebu Bekir, bu eşine az rastlanır
başarılarından dolayı Halid’i tebrik ederek,
Bizans’ın Suriye topraklarına girecek İslam
ordularına kumanda etmekle görevlendirdi.
Bizans’ın Suriye toprakları, bugünkü Suriye,
Lübnan, İsrail, Filistin, Ürdün ve Türkiye’nin
güneyinden oluşuyordu. Halid’i, birbiri ardına
gelecek savaşlar ve fetihlerle dolu zorlu bir
dönem bekliyordu.
Dokuz bin kişil ordusuyla Suriye çölünü
geçen büyük kumandan, Haziran 634’te
Suriye’ye girdi ve hali hazırda şehirde bulunan
ve Ebu Ubeyde bin Cerrah, Yezid Bin Ebu
Sufyan, Şurahbil Bin Hasene ve Amr İbn El As
tarafından idare edilmekte olan yirmi üç bin
kişilik İslam ordusunun kumandasını devraldı.
Ertesi günden itibaren Halid ve askerleri,
Suriye’yi fethetmek için kılıçlarına sarılacaktı.
Allahın Kılıcı tarafından idare edilen İslam
ordusu sırası ile Sava, Aarak, Tarmad, Sahna,
Kamda, Kartin ve Havvarin kentlerini ele
geçirerek vergiye bağladı. Ama Müslümanların
durmak gibi bir niyeti yoktu. Marec El Rahit
Savaşı’nda Gassaniler ve Hıristiyan
Araplardan oluşan bir orduyu yenmesinin
ardından Şam’dan ayrılan Halid, Bizans
karargâhına ev sahipliği yapan Basra şehrine
ilerlemeye başladı. Üç gün sonra Basra’ya
ulaştığında Şurahbil Bin Hasene’nin dört bin
kişilik ordusu, on iki bin kişilik Roma ordusu ile
savaşıyordu. Halid’in de gelmesiyle Roma
ordusu karargahına çekilmek zorunda kalmış,
birkaç gün sonra gerçekleşen Basra
Savaşı’nda uğradıkları yenilginin ardından da
şehri Müslümanlara teslim etmişlerdi. 634 yılı
Temmuz ayının ortalarında gerçekleşen bu
savaşta yüz otuz Müslüman şehit oldu.
Halid ve ordusu, bu insanüstü çaba
gerektiren savaşlar silsilesine rağmen duracak
gibi değildi. Zaten isteseler de şartlar
durmalarına izin vermiyordu. Zira bir süre
sonra Ecnadeyn’de doksan bin kişilik bir Roma
ordusunun toplanmakta olduğu haberi geldi.
Halid, 24 Temmuz’da bütün İslam ordularını
Ecnadeyn’de topladığında askerlerinin sayısı
otuz iki bine ulaşmıştı. 30 Temmuz’da yaşanan
Ecnadeyn Savaşı’nda Müslümanlar, Roma
ordusunu tarumar etti. Ağustos’un ortalarında
Şam yolunda gerçekleşen Yakosa Savaşı’nda
bir Roma ordusu daha bozguna uğratıldı.
Halid’e düşman dayanmıyordu. Lakin
düşmanın da pes etmeye niyeti yoktu.
İmparator Heraklius’un damadı Tomur, Halid’i
durdurmak için başka bir ordu daha gönderdi;
ancak 19 Ağustos 634’te gerçekleşen Marec
El Safar Savaşı’nda bu ordu da öncekiler gibi
mağluplar safındaki yerini almaktan
kurtulamayacaktı. Ertesi gün Halid Şam’a
ulaşarak bir ay sürecek kuşatmayı başlattı. Bu
zaman zarfında Heraklius tarafından
gönderilen bir destek gücü, Sanita El Ukab
Savaşı’nda bertaraf edilmiş, kuşatmayı
yarmaya çalışan üç karşı saldırı
savuşturulmuş ve nihayetinde 18 Eylül 634’teki
Şam Savaşı’nda şehir fethedilmişti. Roma
ordusuna, ailelerini ve mallarını da yanlarına
alarak gidebildikleri kadar uzağa gitmeleri için
üç gün mühlet verilmiş ya da Şam’da kalarak
vergi ödemeyi kabul etmeleri istenmişti.
Sürenin sona ermesiyle Halid’in
kumandasındaki bir süvari birliği, şehirden
ayrılan Roma ordusunu yakalayarak Marec El
Debaj savaşında bertaraf etti


22 Ağustos 634’te hakka yürüyen Halife Ebu
Bekir, yerine Hz. Ömer’i bırakmıştı. Halife
Ömer, Halid’i İslam ordularının
kumandanlığından alarak, yerine Ebu Ubeyde
Bin Cerrah’ı tayin etti. Buna gerekçe olaraksa
Hz. Muhammed’in, Halid’e nazaran, Ebu
Ubeyde Bin Cerrah’ı (Amir bin Abdullah) daha
çok sevmiş olmasını göstermişti. Halid,
askerlerine karşı çok cömertti. Her savaşın
ardından askerlerini cesaretlerinden dolayı
ödüllendirmeyi alışkanlık haline getirmişti.
Oysa adaletiyle nam salacak olan Halife Ömer
savaşlardan elde edilen bu ganimetlerin,
fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması
gerektiğini savunuyordu. Ebu Ubeyde, cesur
ve yetenekli bir savaşçı ve saygıdeğer bir isim
olmasına rağmen, ağır ve düzenli bir şekilde
ilerlediği için askeri harekâtlarda bir yavaşlama
olmuştu. Suriye’nin fethi, Ebu Ubeyde
komutası altında devam etti. Buna rağmen
Ubeyde, Halid’e danışmaktan da geri
durmuyor, onu mümkün olduğunca yanında
tutuyordu.
Yeni komutan eski komutanı komutanlığa
atıyor
Ebu Ubeyde, komutayı devralmasından bir
süre sonra selefi Halid’i Bizans tarafından
tuzağa düşürülmüş bir İslam ordusunu
kurtarması için Kudüs’e gönderdi. 15 Ekim
634’te Ebu El Kudüs Savaşı’nda Bizanslıları
mağlup eden Halid, Ebu Ubeyde tarafından
süvari birliklerinin komutanlığına getirildi. Öte
yandan Bizans İmparatoru Heraklius’un
Müslümanlar karşısında bu kadar çabuk pes
etmeye niyeti yoktu. Müslümanları Suriye’den
çıkarmak için Fahl düzlüğünde yeni bir ordu
toplamaya başladı. Lakin Müslümanlar Halid’in
olduğu hiçbir savaşta yenilgi yüzü görmemişti.
23 Ocak 635’teki Fahl Savaşı’nda Bizanslılar
bir kez daha cepheden eli boş dönüyordu.
Savaşın ardından Ubeyde, Halid ile beraber
Humus’a doğru ilerlerken İmparator Heraklius
da tekrar sahneye çıktı. Suriye’yi geri alması
için General Theodras’ı gönderdi. Şam’da kenti
sadece bir hafta koruyabilecek kadar asker
vardı. Theodras, İslam ordusuyla Marec el
Rome’da karşılaştı. Ordusunun bir kısmını
burada bırakarak, geceleyin Şam’a doğru
ilerlemeye başladı. Bu sırada Halid ve Ebu
Ubeyde de geride kalan askerlerle meşgul
oluyorlardı. Halid’in ajanları, Theeodras’ın
manevrasından kendisini haberdar edince,
Halid, Ebu Ubeyde’den Şam’ı savunmak için
izin istedi ve şehrin yakınlarında karşılaştığı
Theodras’ı mağlup etti.
İlerleyen günlerde Ebu Ubeyde ve Halid
komutasındaki İslam orduları sırasıyla Balak,
Humus, Kinasareen, Hama, Şehirzer, Afamya
ve Matar El Hamz şehirlerini alarak vergiye
bağlayacaktı. Ancak birkaç gün sonra
Humus’takilerin varılan anlaşmayı bozması
üzerine, Bizanslılarla yapılan üç savaştan da
muzaffer çıkan Halid, şehirdeki İslam
hâkimiyetini yeniden tesis etmeyi başardı.
Yermük Savaşı’nda Halid’in atlı süvarileri
sahneye çıkıyor
Suriye’nin kuzeyini fethetmek için sefere
çıkan Halid, yol üzerindeki küçük bir

çarpışmada esir aldığı Bizans askerlerinden
İmparator Heraklius’un, iki yüz bin kişilik bir
orduyla Suriye’yi geri almaya hazırlandığını
öğrendi. Bu büyük orduya, aynı şekilde karşılık
verilmesi gerekiyordu. Halid’in tavsiyesi
üzerine Ebu Ubeyde, bütün kumandanlarına
fethedilmiş şehirlerden çekilmelerini, halktan
topladıkları vergileri geri vermelerini ve
Yermük’e doğru harekete geçmeleri emrini
verdi. Müslümanlar da büyük bir ordu ile
düşmanı karşılayacaktı. Bu esnada
Heraklius’un ordusu da Yermük’e doğru
ilerliyordu. İslam ordusunun 636 yılının
Temmuz ayında bölgeye ulaşmasından bir ya
da iki hafta sonra Bizans ordusu da göründü.
Halid’in atlıları, küçük çaplı bir çatışmada
Bizans’ın yedek güçlerini yok etti. Temmuz’un
üçüncü haftasında başlayan Yermük Savaşı
öncesinde Ebu Ubeyde, tüm kumandayı
Halid’e devretmişti. Altı gün süren savaşta
büyük kumandan Halid, Bizans ordusunu ezip
geçti. Tarihçilere göre Yermük, Arap
yarımadası dışında da İslam’ın yayılmasının

önünü açtığı için tarihteki en önemli
savaşlardan biri olmuş, özellikle süvarileri etkin
bir şekilde kullanarak Bizans ordusunun
kanatlarını çökerten Halid bin Velid şöhretini
perçinlemişti.
Kudüs fethediliyor, Halid kılıcına veda
ediyor
İslam Halid gibi büyük komutanların destansı
savaşları ile dalga dalga yayılıyordu. Ebu
Ubeyde, aralarında Halid’in de bulunduğu üst
düzey komutanlarıyla sıradaki fetih
hareketlerini görüşmek üzere toplandı. Karar
netti: Kudüs alınacaktı. Uzun süren bir
kuşatmanın ardından şehir fethedildi. Ardından
İslam orduları bir kez daha Suriye seferine
çıkmış, Halid, Hazir Savaşı’nda büyük bir
Bizans ordusunu yenmiş ve bir kez daha
Humus’u almıştı. 637’de Ebu Ubeyde ve Halid
komutasındaki birlikler, Halep’i alarak, hemen
ardından Demir Köprü Savaşı’nda yine
Bizanslıları yenmiş, 30 Ekim 637’de de
Antakya’yı ele geçirmişlerdi.

İnsanüstü bir gayretle sergilediği cesaretini
cephedeki ince taktiklerle süsleyen Halid,
Lazkia, Jabla, Tertoos ve Maraş’ı İslam
topraklarına kattı. Ve bir süre sonra kılıcına
veda ederek, Ebu Ubeyde tarafından Humus
valiliğine atandı. Maraş’ın fethi, son askeri
zaferi olmuştu. Ordusuyla helalleşen büyük
İslam kumandanı, Halife Ömer ile görüşmek
üzere Medine’ye gitmiş ve rivayetlere göre
halifeye, görevden alınmasıyla ilgili sitemlerini
dile getirmişti. Hz. Ömer, kendisini şu sözlerle
övecekti:
“Çok şey yaptın.
Senin yaptığını hiç kimse yapmamıştır.
Ancak bunları yapanlar kişiler değildir.
Yapan sadece Allah’tır.”
Hz. Ömer, sonradan Halid’i görevden
almasıyla ilgili şunları söyleyecekti: ‘Halid’i,
kendisine kızdığımdan ya da
sadakatsizliğinden dolayı değil, halk onu
yüceltmeye ve yanlış yola girmeye başladığı
için görevden aldım. Ona
bağlanabileceklerinden korktum. Halkın, her
şeyi yapanın Allah olduğunu ve bu topraklarda
fesat çıkmayacağını bilmesini istedim…’
Girdiği her savaşı kazanarak, İslam ve
dünya tarihinin en büyük askerlerinden biri
olarak anılmayı hak eden Halid bin Velid,
hayatı boyunca, savaşırken şehid olmayı
düşlemişti. Bundan dolayı, hasta yatağında
ölmeden önce, yanındakilere, ‘yatarak ölmek
üzere olduğundan dolayı’ utanç duyduğunu
ifade edecekti.
Halid’in büyüklüğü belki de peş peşe
kazandığı onlarca savaşla ve bu savaşlarda
uyguladığı inanılmaz taktiklerle izah edilebilir.
Böyle yapılırsa, yanlış da olmaz doğrusu.
Ancak o asıl büyüklüğü, Hz. Ömer tarafından
başkumandanlıktan azledilmesine rağmen, hiç
azmini kaybetmeden, İslam ordusunun sıradan
bir neferi olarak savaşmaya devam ederek
göstermişti.
Kılıcıyla değil, davranışlarıyla örnek oldu
Halid, her zaman kendisinden daha kalabalık
bağlanabileceklerinden korktum. Halkın, her
şeyi yapanın Allah olduğunu ve bu topraklarda
fesat çıkmayacağını bilmesini istedim…’
Girdiği her savaşı kazanarak, İslam ve
dünya tarihinin en büyük askerlerinden biri
olarak anılmayı hak eden Halid bin Velid,
hayatı boyunca, savaşırken şehid olmayı
düşlemişti. Bundan dolayı, hasta yatağında
ölmeden önce, yanındakilere, ‘yatarak ölmek
üzere olduğundan dolayı’ utanç duyduğunu
ifade edecekti.
Halid’in büyüklüğü belki de peş peşe
kazandığı onlarca savaşla ve bu savaşlarda
uyguladığı inanılmaz taktiklerle izah edilebilir.
Böyle yapılırsa, yanlış da olmaz doğrusu.
Ancak o asıl büyüklüğü, Hz. Ömer tarafından
başkumandanlıktan azledilmesine rağmen, hiç
azmini kaybetmeden, İslam ordusunun sıradan
bir neferi olarak savaşmaya devam ederek
göstermişti.
Kılıcıyla değil, davranışlarıyla örnek oldu
Halid, her zaman kendisinden daha kalabalık

güzel şekilde özetleyen, kendisi hakkında
söylenen şu söz olurdu:
“Ne kendisi uyudu, ne de diğerlerini uyuttu.
Hiç bir şey ondan kaçamadı.”
NOTLAR
Müslümanlığı öncesi ve sonrasında
girdiği hiçbir savaşı kaybetmedi.
Yatağında ölmeden önce, ‘Vücudumda
yaralanmamış yer yok. Gel gör ki, savaş
meydanlarında yenilgi yüzü görmeyen
Halid, yatağında ölüyor.’ diye hayıflandığı
rivayet edilir.
Pakistan ordusu Halid bin Velid’in adını
taşıyan bir tank modeli kullanırken,
Bangladeş ordusunda ise adını taşıyan
bir savaş gemisi vardır.




YAYIN HAKLARI
© Eserin her hakkı anlaşmalı olarak
Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim
Şirketi’ne aittir. İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak
gösterilerek alıntı yapılabilir.

Sende Yorum Yap

Yorumularınız Bizim İçin Önemli , Yorum Bırakmayı Unutmayın...